Türkiye, sömürgeleştirilememesine rağmen tam anlamıyla sömürgeci bir eğitim sistemi hâkim ülkede: Türkiye'nin en hayatî meselesi, algı kapılarımızı kapatan, entelektüel melekelerimizi körleştiren, duyarlıklarımızı yok eden mevcut sömürgeci eğitim sisteminden nasıl kurtulabileceği/miz meselesidir.
Eğitim sistemine, seçmeli de olsa, Kur'ân ve siyer derslerinin konulması, elbette ki, iyi niyetli girişimlerdir. Ama bu girişimlerin, bizi, zihnimizi, ruhumuzu ve duyarlıklarımızı körleştiren mevcut sömürgeci eğitim sisteminden kurtaracağını beklemek, safdillik olur.
Eğitim sistemimiz, iki temel açıdan, Arşimet noktasını yitirmiş, pergelini şaşırmış sömürgeci bir eğitim sistemidir.
Her şeyden önce, eğitim sistemimizin içeriğine / müfredatına, sömürgeci bir zihniyet şekil veriyor: Bütün derslerin başlıkları, hem Batı'dan aşırmadır; hem de içeriği, Batılıların yaşadıkları sorunlar ve konular çerçevesinde belirlenmiştir.
Meselâ, felsefe derslerinde, -İHL'ler de dâhil!- hem liselerde, hem de üniversitelerde baştan sona kadar Batı felsefesi öğretiliyor! Tarih, sosyoloji, sanat derslerinde de Batı tarihi, toplumları, sanatları hayalet gibi kolgeziyor müfredatta! Böyle bir eğitim sistemi, sömürgeci bir eğitim sistemi değil de, nedir, peki?
Benzer bir şeyi, hiçbir Batı ya da Asya ülkesinde göremezsiniz. Meselâ bir Batı ülkesinde, felsefe, sanat, sosyoloji, tarih derslerinde yalnızca Çinlilerin, yalnızca Müslümanların felsefelerinin, sanatlarının, sosyolojilerinin, tarihlerinin öğretiliyor olmasını düşünmeye kalkışan birine, 'bu adam kafayı yemiş!' derler.
İkincisi ve daha tehlikelisi de, eğitim sistemimiz, söylemi yani bakış açısı açısından da tam anlamıyla sömürgeci bir eğitim sistemidir: Felsefe, tarih, sosyoloji, sanat tarihi, bütün pozitif bilimler ve tarihleri derslerinde de tek bir bakış açısı, Batılı / Avrupa-merkezci bakış açısı hâkimdir!
Düşünebiliyor musunuz: Çocuklarımız, tâ ilkokuldan üniversiteyi bitirinceye kadar tarihe, topluma, felsefeye, sanata yalnızca Batılı bakış açılarıyla bakarak yetiştiriliyorlar! Bu, bir toplumun kendi kendini sömürgeleştirmesinden ve intiharın eşiğine sürüklemesinden başka nedir, biri çıksın da söylesin bana!
Sadece şu gerçek bile insanın çıldırması için kâfidir: Bu ülkede yazılan bütün İslâm felsefesi tarihi kitapları, Batılı perspektiflerle yazılmıştır! Böyle rezillik olmaz!
Rahmetli Durmuş Hocaoğlu, üniversitede, tarih felsefesi kürsüsü açtırmak için çeyrek asır 'savaştığını' ama başaramadığını anlatmıştı da küçük dilimi yutacak gibi olmuştum.
Düşünsenize: 200'e yakın üniversite var ve bir tane bile tarih felsefesi kürsüsü yok! Oysa tarih felsefesi kürsüleri olmayan bir üniversitede hangi tarihi, niçin ve nasıl öğretebileceksiniz ki?
Özetle... Eğitim sistemimizin ÖZNEsi, hem içeriği, hem de perspektifi açısından Biz değiliz; Batı'dır!
Görüldüğü gibi, Türk eğitim sisteminin bir Arşimet noktası yok! Pergelini şaşırmış durumda! İçeriği de, içeriğe yön veren perspektifi de, bize, bu toprakların medeniyet iddialarına ait değil!
Descartes'ı, Kant'ı, Hegel'i, Nietzsche'yi, Heidegger'i Batılı dillerden / kaynağından -pek de nüfûz ederek olmasa bile- okuyan ama Mevlânâ'yı, Firdevsî'yi Farsçasından; Gazalî'yi, İbn Sînâ'yı, İbn Arabî'yi, İbn Haldun'u Arapçasından okuyamayan; kendi edebiyatına, sanatına, felsefesine, tarihine bile Batılı perspektiflerle -şaşı- bakan, zihnen sömürgeleşmiş, metamorfoz yemiş, gönüllü acentalıktan başka bir şey yapamayan hilkat garibesi bir entelijansiya yetiştiren bir eğitim sistemi bizi kültürel intiharın eşiğine sürüklemekten başka nereye götürebilir ki?
Çocuklarımızı kaybediyoruz! Çocuklarımızı kendi ellerimizle mankurtlaştırıyoruz ve bu ülkenin geleceğini yok ediyoruz!
Türkiye, yeni Gazalî'ler, yeni İbn Sînâ'lar, yeni İbn Arabî'ler, yeni Yunus'lar, yeni Sinan'lar, yeni Merâğî'ler, yeni Itrî'ler, yeni Fuzûlî'ler, yeni Şeyh Galip'ler yetiştirmeyi hedefleyen, içeriği ve perspektifiyle köklü bir medeniyet fikriyle donanan bir eğitim sistemine kavuşamadığı sürece, düşüncede, sanatta, bilimde büyük açılımlar ve atılımlar gerçekleştiremeyeceğini göremeyecek kadar sömürgeci bir eğitim sistemi tarafından rehin alınmış durumda!
O yüzden zihnimizi, düşünme yetilerimizi, bakış açılarımızı körleştiren ve köleleştiren mevcut sömürgeci eğitim sisteminden kurtulamadığımız sürece, bırakınız tarihin akışını değiştirebilecek roller oynayabilmeyi, çocuklarımızı bile yok olmaktan, mankurtlaşmaktan kurtaramayacağımızı görelim artık, diyorum.
Peki, çıkış yolu ne? İlimevi'ne uğramak... Cuma günü, İlimevi neymiş hep birlikte göreceğiz...
http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=32178&y=YusufKaplan