Hayriye BİCAN / BESMELESİZ EĞİTİM | |
Hayriye BİCAN
Eğitimi, insan davranışlarında istenilen yönde doğru değişiklikleri gerçekleştirme çabasıdır, şeklinde ifade edebiliriz. Eğitim ile çocuk, genç hayata hazırlanır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.s): “Beşikten mezara kadar ilim öğrenin.” emriyle dikkat çektiği gibi, hayat beşikten mezara eğitim sürecidir. Her çocuk ciğerlerine dünya havasının dolmasıyla öğrenme ameliyesine başlamış olur. Bu sebeple ağlamak öğrendiği ilk dünya işidir. Daha sonra bebek annenin beslenmesini tadar ve öğrenir, annenin sevgi dolu bakışıyla, şefkat dolu dokunuşuyla hayatının ilklerini daha ana kucağındayken öğrenir. Böylece ilk eğitim ailede başlar ve son nefese kadar sürer gider.
Eğitimde amaç, çocuklara sadece bilgi yüklemek değildir. İstendiğinde kitap yüklü olarak yürüyen ansiklopedik insanların yetiştirilmesi zor olmaz. Ama eğitim ve öğretimde asıl olan, önemli olan öğrenmek, kavramak, anlamak ve bilgiyi kullanabilmektir. Bilgiyi hayata yansıtan, taşıyan, yaşayan, yaşatan insan kendine güvenir, üretken olur, başarılı olur.
Bilgiyi teori seviyesinde bırakmayıp pratiğe dökmek gerekir. Ancak bu durumda insan sosyal hayatta kendisini doğru olarak ifade eder, böylece de başarılı olmanın kapılarını aralar. Zihin ile yaşam arasında kuvvetli bir irtibat vardır. İnandığı gibi yaşamak insana fazilet katar. İnancın pratik olarak hayata taşınması, yaşama dönüşmesi, bu yaşama mesnet olan bilginin de canlı ve fonksiyonel olmasını sağlar.
İlim, insanın fikrinde, hissinde, ruhunda ve vicdanında, tüm duyu ve duygularında, ez cümle hayatında yeni ufuklar açar. Gönlü fetheden ilim, amele dönüşerek hayatı da fetheder. Okumanın, bilginin bir tadı, bir kokusu vardır, hiç şüphesiz. Her okuyuş, sahibine farklı bir ruh hali, bir tatlılık, bir güzellik katar. Okunan, öğrenilen bilgi insanda iz bırakmalı, adeta kor ateş gibi onu yakmalı, bir aşk çağlayanı gibi gözyaşıyla onu yoğurmalıdır. Öyle ki, bu aşamada insan canlanan, hareket eden bilginin taşıyıcısı olur.
Olumlu, olumsuz duygu ve davranışlar da bilmekle yakından ilgilidir. Sevmek de nefret etmek de bilgiyle doğru orantılıdır. İnsan, bildiği tanıdığı tadı, rengi sever. Tanımadığı bilmediği şey altın değerinde de olsa onun için bir anlam ifade etmez. İnsan bilmediği şeyin derdini, üzüntüsünü çekmez. İnsan ne kadar bilirse o kadar üzülür, bu noktada çözümler bulmak için çabalar. Bilgiyi beyinden, akıldan kalbe aktaranlar gönlü diriltirler. Bilginin canlanıp iz bırakan, yakan bir kıvam alması için gönle akması şarttır. İnsana fikreden, fehmeden, zikreden ve dertlenen gönülden daha güzel bir nimet verilmemiştir. İlim ve amelin birleşiminden oluşan âlim; Allah’ı bilen, tanıyan ve O’na(c.c) saygıda kusur göstermeyen, sadece O’na(c.c) iman edip sadece O’na(c.c) yönelerek, itaati de yalnızca O’na(c.c) hasreden yürekli insandır. Gönlü O’nun(c.c) sevgisiyle doludur ve bu gönül yalnızca sahibinin(c.c) emir ve nehiyleri sebebiyle dertlenir. “Kulları içinde ancak âlimler, Allah’tan(c.c) (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah(c.c), daima azizdir/üstündür, gafurdur/çok bağışlayandır.”(Fâtır- 28)
Bizim için usvei hasene/en güzel örnek olan(Ahzab–21) önderimiz, rehberimiz Peygamber Efendimiz(s.a.s): “Ben öğretmen/muallim olarak gönderildim.”, “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” Buyurarak, İslâm Ümmeti için tek öğretmen olduğunu bize öğretmiştir. Ders kitabımız O’na (s.a.s) inzal olan hayat kitabımız olan Kur’an ve O’nun (s.a.s) Sünnetidir. İnsana yaratılış amacı, hayatın gayesi ve anlamı hakkında ilahi bilgiler sunan Peygamber Efendimiz(s.a.s) eğitim anlayışı ve eğitim modeli olarak da bizim için en güzel örnektir. Mü’min’ce bir eğitim Kur’an ve Sünnet kaynaklı olmalıdır. Vahiy kaynaklı insan eğitiminde asıl amaç Allah rızasına ulaşmaktır. İslamî eğitimin gayesi Rabbine karşı sorumluluklarını bilen sâlih, kâmil bir kul inşa etmektir. İslamî eğitimin amacı sâlih/iyi insan yetiştirerek, insan davranışlarında vahyin istediği doğrultuda değişiklik sağlama çabasıdır. Hayatını kâmil insan olma yoluna adayan insan, yaşantısına hak ve adalet üzere bir rota çizerek, tüm yaratılmışa karşı sorumluluklarında da bilinçli hareket ederek sadece Rabbin rızasına ulaşmayı amaçlar. İslamî şahsiyetin yerleşmesi ve işlevsel hale gelerek hayatta amele dönüşmesi için çalışır. Kişiliklerin vahiyle şekillenmesi için çabalar.
Bilimsellik adına, rasyonel olma adına Batı’ya açılan pencerelerden öyle bir maraza/hastalığa tutulduk ki iki yüz yıldır kendi aklımızla düşünme yeteneğimizi, kendi dilimizle konuşma yeteneğimizi kaybettik. Medeniyetimizi bilimsel bilginin cazibesine kurban verdik. O zamandan beri bilimsellik ve teknoloji bağlamında çok gelişmeler oldu. Teknohayat bize kolaylıklar sağladı, elbette. Ama teknik bizi mekanikleştirdi de aynı zamanda. Batı ahlakından fırtınalar esti üzerimize. Rüzgâr ektik, fırtına biçtik, ne yazık ki. Tek tipleşen, homojenleşen hayat tarzları topluma çağdaşlık adına dayatıldı. Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler dünyayı köye çevirdi. Bu çağ bilgi ile anılır oldu. Bilgi ve iletişim hız kesmeden ilerledi. Bilgiye ulaşmak kolaylaştı. Fakat bu bilgi çağında dünya tarihinin en cahil dönemi yaşandı. Çokbilmiş modern insan bilimsel masalların avutucu cazibesine kapılarak ait olduğu tarihten ve gelenekten kendisini azade kılmıştır.
Laiklik, din ve dünya işlerinin ayrı telakki edilmesi, alanların birbirine karıştırılmaması diye tarif ediliyor. Laik eğitim sistemlerinin geçerli olduğu toplumlarda, seküler yaşam tarzlarının gelişimi amaçlanır. Laik eğitim sisteminin dünya merkezli bir anlayışla inşa ettiği seküler yaşam tarzında yalnızca dünya için yaşama fikri çok kuvvetlidir. Laik eğitimde dini, hayattan tecrit etmek için Allah’ı hatırlatmayan öğelerin seçimine özen gösterilir. Körpe dimağlar ve taze zihinler için “Besmelesiz” bir eğitim öngörülür. Böylece, hayatımız ancak dünya hayatıdır diyen, ahiret kaygısı olmayan, şehvet ve zevk, haz ve hız peşinde koşan gençler ortaya çıkar. Laik eğitim, insandaki kişilik bütünlüğünü bozarak, parçalayarak, dini hayatın görünür tarafından koparıp vicdanlara hapsetmek için çalışır. Zihinlere ikilem ve çelişki tohumları serper.
Çocuğun eğitiminden öncelikle sorumlu olan ailedir. Çocuğun kişiliğinin oluşması ve güçlenmesi için en önemli unsur ailedir. Aileler çocuk yetiştirme görevini, talim, terbiye ve tedip etmek bağlamında çocuk üzerinde ne kadar müessirler? Ebeveynler çocuğun yetişmesinde ne kadar hak ve yetki sahibidir? Gibi sorular dikkatten kaçmamalıdır…
Çocuğunuzun elinden tutarak, başörtüsü yasağını kınamak, modern bilgi çağında bu zulme maruz kalan gençleri desteklemek için gittiğiniz bir sosyal faaliyetin sonunda, “Velayet hakkını kötüye kullanmak ve suça azmettirmek” şeklindeki bir ibareyle size de suç isnat edilebilir. Bu durumda sizden istenen çocuğu doyurmak ve maddi ihtiyaçlarını karşılamaktır. Başkaca bir şey için yorulmayın lütfen!
Seküler hayat tarzının getirdiği “kamusal alan” tanımı sosyal alanı parçalamış, vatandaş için yasaklı bölgeler belirlenmiştir. Evde istediğin gibi davranmakta özgürsün ama burası okul, gibi mazeretlerle engellenebilirsiniz. Çocuk okulda ve evde farklı yaşam tarzlarına şahit oluyor. Okul başörtüsünü/tesettürü reddediyor. İşte bu noktada taze dimağlar, tertemiz yürekler ikileme düşerek, sert bir kırılmaya maruz kalırlar…
Modernizm öncelikle kadın kitlesini hedef seçiyor. Halka tepeden bakan seçkinci laik zümre ailenin üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanıyor sürekli. İlkeler ve değerler ikinci plana atılıyor hatta unutulup, terk ediliyor. Modern, çağdaş hayat tarzı servisleri yapılıyor topluma. Modernlik ve çağdaş yaşam adı altında son yıllarda yetişkinlerin giyimleri pervasız ve hayâsız, ne yazık ki. Kız çocuklarının giysileri de günün modasına uygun artık. Kız çocuklarının giyimleri de yetişkinlerin giyim tarzıyla birebir aynı; mini etekler, şortlar, askılı elbiseler… Aile ne kadar dikkat etse de çocuklar bir dönem okul formalarını da rahatlıkla minileştirebiliyor. Ailenin yardımıyla çocuk bunun yanlışlığını anlasa da seçkin gösterilen, iltifat gören tarzı istiyor, maalesef.
Parklarda, sokaklarda çocuklar çizgi film/ film karakterine özenerek, ona benzemeye çalışarak oyun kurup idol kahramanını taklit ederek oynuyor. Bilgisayar ekranları sosyal alana yansıyor. Sokaklar popüler kültür kodları üzerinden şekilleniyor. Reklâm kampanyaları, kısacık reklâm aralarıyla topluma nüfuz ediyor, özellikle çocuklar ve gençler üzerinde derin izler bırakıyor.
Günümüzde zamanının çoğunu televizyon ve internet karşısında geçiren bir gençlik ortaya çıkmış durumda. Anne baba çalışıyor, atomize edilmiş çekirdek ailede çocuk yalnızlaşıyor. Aile içi iletişim azalıyor. Böylece çocuk kültüre televizyon ve internet üzerinden ulaşıyor. Annenin çalışmadığı ailelerde de durum çok iç açıcı değil. Çünkü televizyon, bilgisayar, internet konuşma ve sohbet ortamını öldürüyor. Gittikçe sosyalliği ve paylaşımı azalan bir aile profili ortaya çıkıyor. Aile ve çocuk iletişimi çok düşük seviyelere iniyor. Bu durumda insani ve ahlaki değerlerin eğitimi güçleşiyor. Böylece çocuklar değer yargılarını kitle iletişim araçları yardımıyla oluşturuyorlar. Daha faydalı olarak, sağlıklı uğraşlarla geçirebilecekleri zamanı televizyon ve internet başında ziyan ederek harcıyorlar. Unutmamalı ki, gençler dünyadaki değişimlere ebeveynden önce ulaşıyor ve bu değişimlerden daha çabuk etkileniyor. Kuzuların kurtlara âşık olduğu bir gençlik ortada belirince de annelerin gözyaşları süzülüyor. Ama ağlamadan önce yapılacak şeyler mutlaka var. Bunlar üzerinde çalışmak gerekir.
Son zamanlarda eğitimde karşılaştığımız problemlerin temelinde ahlaken yozlaşma ve otorite kaybı var. Sevgisiz eğitim olmayacağı gibi disiplinsiz bir eğitimle de doğru bir sonuca eremeyiz. Son yıllarda eğitimde disiplin uygulama metotları değişmektedir. Otorite ve güç kullanmaya dayalı eğitimin yerini, çocuk merkezli bir eğitim anlayışı almaya başlamıştır. Böylece aileler, hayatlarını çocuklarının istekleri doğrultusunda düzenlemeye başladılar. Gıdadan giyime, eğlenceden eğitime her alanda tüketim çılgınlığının hâkim olduğu bugünlerde, her geçen gün çocuklarımızın memnuniyetsizlikleri daha da artarak, kendisine sunulanlarla yetinmeyerek daha fazlasını istemektedir. Ne yazık ki, böyle bir tabloda anne-babalar otoritelerini giderek daha çok kaybederler. Her konuda ebeveyn çocuk için etkili bir model olmalıdır. Bunun için de doğru, anlaşılabilir ve adaletli bir disiplin yaklaşımına ihtiyaç vardır.
Materyalizmle, küreselleşmeyle hızla değişen yaşam tarzı manevi değerleri yıprattı. Sosyal yapıdaki hiyerarşi yerini bireyselliğe ve çıkarcılığa bıraktı. Ahlaki değerler tahrip bir edilerek aile bağları zayıflatıldı. Bu durumda en büyük zararı çocuklar ve gençler görüyor, tabi olarak. Aile çözülmekte dolayısıyla toplum bozulmakta, yabancılaşmakta, erimekte, yok olmaktadır. Ahlaksızlığın tufana dönüşerek sokakları, caddeleri, şehirleri işgal eden selin sürüklediği çamur yığınları kapımızın önüne hatta evimizin içine kadar geldi, öyle değil mi?
Laik eğitim sonucunda, modernizm ve çağdaşlık adına, din sosyal hayatta referans olmaktan çıkartıldı. Bunun sonucu olarak da toplum boşluk ve kaosa sürüklendi. Şiddet eğilimi kuvvetlendi. Böylece modern eğitim sisteminin topluma armağanı stres, cinnet, intihar… oldu. Hâkim eğitim sistemiyle tarihinden, geleneğinden kopartılarak özüne yabancılaştırılan bu toplum küreselleşmenin sosyal hayata getirdiği “yenilikler” ile toplumu derinden yaralıyor. Değerler çürüyor, ahlaki yozlaşma artıyor. Medya bu yozlaşmayı tüm birimleriyle körüklüyor. Gençlik magazin ve pop kültürüne mahkûm olmuş, kısa yoldan köşeyi dönme planları yaparak ya topçu ya da popçu olmanın hayallerini kuruyor. Zevk ve eğlencenin peşinden koşuyor. Kural tanımayan bir nesil ortaya çıkmış, hiçbir şeyle tatmin olmayan, tahammül göstermeyen, sabretmeyen, tefekkür etmeyen, tevekkül etmeyen, bilgi bombardımanı altında fakat cahil, becerilerini yitiren bir gençlik toplumu tehdit etmeye başlamıştır. Zaten materyalist, pozitivist ve kapitalist eğitim kalıpları topluma satanizm, egoizm ve hedonizmi armağan etmekten başka çareleri de yoktur.
Bilgili, girişimci, terbiyeli, edepli, iffetli, firasetli, iradeli, erdemli, adaletli ve sorumluluklarının farkında, toplumda aktif rol alan vasıflı bir nesil yetiştirmek için besmeleyle başlanan bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Dininin, dilinin, ilminin, beyninin, kalbinin, davasının umudunun, istikbalinin bekçisi bir nesil yetiştirmek istiyorsak yönümüzü kadim medeniyetimize çevirerek, onun öz kültürüne yeniden yelken açmalıyız.
Kaynak:http://www.gencbirikim.net/?&Bid=211952