Bismillahirrahmanirrahim;
Yaratan, yaşatan, yöneten, iki cihan saadetinin tek çaresi İslam’ı bir hayat nizamı olarak gönderen âlemlerin Rabbi Allah (C.C.)’a hamd, Peygamberimiz, muallimimiz, liderimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.)’ya, âline ve ashabına salât ve selam ederiz.
İnsan sorumlu bir varlıktır. Ona sorumluluk yükleyen, bunun gereği olarak onu yeryüzünde iskân edip şükreden mi, yoksa inkâr eden mi olacağının tespiti için imtihan eden Allah’tır. Yeryüzü yaratıldığı günden kıyamet gününe kadar bir imtihan yeri olarak görevini yerine getirecektir.
Şükür, Allah’ın insanlara verdiği akıl, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, faydalıyı zararlıdan, adaleti zulümden ayırma, cüz-i irade ve İslam nimetlerinin kıymetini bilip, bu nimetlerle Allah’ın rızasını kazanma yolunda bulunmaktır.
Küfür ise, verilen bu nimetleri Allah’ı, iman esaslarını, İslam’ı, emir ve yasaklarını inkâr istikametinde kullanıp ilahi gazaba müstahak bir kul olmaktır.
Şükreden bir kul, Allah’ın rızası İslam’ı bir hayat nizamı olarak görür ve Allah’ın razı olduğu bir kul olmak için İslam’ca bir hayat sürer. Bu hayatın sonunda Allah’ın yardımıyla Müslüman olarak ölüm kapısından ebedi âleme giriş yapar. Orada sadıklar ve salih kullar için hazırlanmış cennet yurdunda ebediyen ömür sürer.
Küfreden bir kul, nefsini, arzu ve isteklerini, dünya ve hayatını ilah edinir, Allah ve O’nun rızası İslam’dan yüz çevirir, şeytanın yolunda, şer için düzen kuranların peşinde İslamsız bir hayat sürer. Böyle bir hayatın sonunda, ecel geldiğinde ölüm kapısından içeri kâfir, müşrik, münafık, fasık ve facir olarak inkâr ettiği ahiret yurduna giriş yapar. Orada yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem yurdunda ebedi bir ömür sürer.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu iki akıbeti bize haber vermektedir. Fatır Suresi 5–7: “Ey insanlar! Allah’ın vaadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın! Çünkü şeytan, sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır. İnkâr edenler için şüphesiz çetin bir azap var, iman edip iyi işler yapanlara da mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.”
Yaşanan Dünya Olayları
Hz. Âdem (A.S.)’den itibaren kıyamet vaktine kadar yaşanmış ve yaşanacak olayları biz niçin yaşadık ve yaşıyoruz? İnsan toplulukları arasında yaşanan savaşlar, yapılan barışlar niçin yapılmış ve yapılmaktadır. İnsanlık tarihinin bilinen ilk anlaşmazlığı ve kavgası Habil ile Kabil’in kavgasıdır. Kabil batıl bir gaye için kardeşi Habil’i öldürdü. Peygamberimiz (S.A.V.) buyuruyor: “Haksız olarak öldürülen her kişinin kanından bir pay, Âdem’in ilk oğluna ayrılır. Çünkü o, insan öldürme çığırını ilk başlatan kişidir.” (Buhari ve Müslim)
Uzunca değerlendirmelere kaçmadan hepimiz şu gerçeği görmek zorundayız. Yaşanılan dünya olaylarının tamamı Hak-Batıl mücadelesi kapsamında, Allah tarafından tabi tutulduğumuz imtihanın gereği olarak yaşanmaktadır. Hakkı ve batılı esas alan toplulukların inandıkları istikamette mücadele etmeleri bu imtihanın tabii bir sonucudur. Yaşanılan olayları bu imtihan gerçeğinden bağımsız olarak okumak bizleri büyük bir yanılgıya düşürür.
ABD, AB, ırkçı emperyalizm, bütün İslam dışı âlem ve bunların zahiri gücü karşısında eğilip bükülen işbirlikçi münafık unsurlar, batıl bir gaye için mücadele ediyorlar. Gayelerine ulaşmak için birlik olmuşlar, düzen kurmuşlar, güç ve kuvvet hazırlamışlardır. Bunlar Allah’ın nurunu söndürmek niyetiyle ekini ve nesli bozmak için savaşıyorlar. Rabbimiz buyuruyor: Nisa Suresi 76: “İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tağut (batıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” Tevbe Suresi 32: “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.”
Bunlar, batıl olan yolu inananlara güzel göstermek, inananları haktan batıla döndürmek için her türlü hileye başvururlar. Ankebut Suresi 12: “Kâfirler, iman edenlere: Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim, derler. Hâlbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.” Onlar bütün imkânlarını insanları Allah yolundan saptırmak için harcamaktan çekinmezler. Enfal Suresi 36: “Şüphesiz ki inkâr edenler mallarını, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır.”
Ülkemizde ABD, AB ve İsrail kökenli birçok vakıf ve dernek faaliyet göstermektedir. Alman vakıfları ile Soros’un Açık Toplum Vakfı arasında üniversite ve orta öğretim gençliğini İslam’dan uzaklaştırmak ve cahili modern hayata yönlendirmek için yoğun bir rekabet yaşanmaktadır. Çeşitli eğitim, araştırma, gençlik projeleri kapsamında girişimcilere ciddi kaynaklar aktarılmaktadır. Bu projelerin yürütülmesi için ülkemizde AKP hükümeti tarafında Avrupa Birliği Bakanlığı kurulmuştur. MEB’in çeşitli birimleri yine AB projeleri kapsamında çeşitli çalışmaları batılı uzmanlar rehberliğinde yürütmektedir. Bütün bu çalışmalarla varılmak istenen netice gençliğin ve toplumun İslam’dan uzaklaştırılmasıdır. Bir tercih olarak bu yolu seçenler yaptıklarıyla mutlaka yüzleşecekler, ürettiklerinin karşılığını alacaklardır. Rabbimiz buyuruyor: Bakara Suresi 204–206: “İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi, kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, (Hakka) düşmanlık edenlerin en yamanıdır. O, iktidara geldiğinde yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez. Böylesine ‘Allah’tan kork!’ denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevk eder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir!”
Kötülük için düzen kurup bunu yürütenler yaptıklarının cezasını çekeceklerdir. Hem bu dünyada çekecekler, hem de ahiret âleminde çekeceklerdir. İbrahim Suresi: 42- 44: “(Resulüm!) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. Zihinleri bomboş olarak kendilerine bile dönüp bakamaz durumda, gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar. Kendilerine azabın geleceği, bu yüzden zalimlerin: ‘Ey Rabbimiz! Yakın bir müddete kadar bize süre ver de senin davetine uyalım ve peygamberlere tabi olalım’ diyecekleri gün hakkında insanları uyar. (Onlara denilir ki:) Daha önce, sizin için bir zeval olmadığına, yemin etmemiş miydiniz?”
Bir toplum ve o toplumu idare edenler nesillerini İslamsız yetiştirir, faizi, zinayı, kumarı, içkiyi, sapık cinsel ilişkileri, insanların mallarını haksız yere yemeyi mubah görür, bunları gâvurların talebi ile normalleştirirse Allah bunları yapanların cezasını verir ve amellerini ayaklarına dolaştırır. Yaşanılan son olayları bu açıdan değerlendirmekte fayda vardır. Bu olaylar, materyalist bir eğitimle yetiştirilmiş bir nesil ile bunları yetiştirenlerin bir yüzleşmesidir.
Dünyacı Değil Maneviyatçı Olmak
Allah katında dünyanın hiçbir değeri ve kıymeti yoktur. Rivayet edilir ki Hz. İsa (A.S.) şöyle demiştir: “Sakın dünyayı ilâh edinmeyin ki, o da sizi köle edinmesin!” Dünya aldatıcıdır. Ona aldanan, onu ilah edinen yanar. Peygamberimiz buyuruyor: “Kim dünyaya çok önem verirse, Allah onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar. (Hâlbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz. Kimin de niyeti âhireti (kazanma) ise Allah onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.” (Tirmizi)
Maneviyatçı olmak demek Milli Görüşçü olmak demektir. Çünkü Milli Görüş’ün kimyasında 3 esas unsur vardır. Bunlar; 1- Kaba kuvveti değil, hakkı üstün tutmak, 2- Materyalist değil, maneviyatçı olmak, 3- Nefse esir olmayı değil, nefis terbiyesini esas almaktır. Milli Görüş’ün fiziğinde de üç şey vardır. Bunlar; hidayet, feraset ve dirayet sahibi olmaktır.
Dünya imtihanını kazanmak için hayatı iman ve cihat olarak görmek ve yaşamak gerekir. Hayatı iman ve cihat olarak okuyup yaşamayanın akıbeti berbat olur. Gayesi ilahi ahkâmı yaşamak ve yaşatmak olmayan hiçbir çalışmanın Allah katında bir değeri yoktur. Mücerret iyilik, iyilik değildir. Tevbe Suresi 19: “Ey müşrikler! Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihat edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Hâlbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” Mücerret okumadan, talim ve terbiyeden de hayır gelmez. Bu durum Kur’an’da tenkit edilmiştir. Cuma Suresi 5: “Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” Bu dünya hayatı gelip geçicidir. Ahiret yurdu ise bakidir. Öyle ise dünyamızı ahiretimiz için yaşayalım ve bunun için Kur’an’a kulak verelim. Rabbimiz buyuruyor: Enfal Suresi 67: “…Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah (sizin için) ahireti kazanmanızı istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.” Ve yine Rabbimiz uyarıyor. “Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.” İslam’sız yani Milli Görüş’süz olmaz vesselam.
http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Dunyayi_Ilah_Edinmek_Veya_Hesap_Gununu_Unutmak/15434#.UcN3H_lM8cc